Antik Dönemde Kadın ve Örtünme Tapınak Fahişeliği ve Muazzez İlmiye Çığ Tartışmaları

Kadınların toplumsal rolü ve bedensel temsili, tarih boyunca tartışmalı bir konu olmuştur. Antik Mezopotamya, Yunan ve Roma toplumlarında, kadının örtünmesi yalnızca ahlaki ya da dini bir gereklilik değil, aynı zamanda sosyal hiyerarşi ve statü göstergesiydi. Kadın ve örtünme bağlamında, “tapınak fahişeliği” kavramı, kadının bedeninin dini ritüellerdeki rolüne işaret eden çarpıcı bir olgudur. Ancak bu konu, hem akademik hem de popüler tartışmalarda yanlış yorumlamalara sıkça maruz kalmıştır. Türk akademisyen Muazzez İlmiye Çığ’ın çalışmaları bu tartışmanın merkezinde yer alır.

Tapınak Fahişeliği: Gerçek mi, Mit mi?

Tapınak fahişeliği, genellikle eski Mezopotamya toplumlarında kadınların tapınaklarda cinsel ritüellerde yer aldığı fikrine dayanır. Bu anlayışa göre, kadınlar tanrıların hizmetkârı olarak bedenlerini kutsal amaçlarla kullanmışlardır. Herodot gibi antik yazarlar, Babil tapınaklarında her kadının hayatında en az bir kez yabancılarla birlikte olması gerektiğini öne sürmüştür. Ancak modern tarihçiler ve arkeologlar, bu anlatıların abartılmış ya da yanlış yorumlanmış olabileceğini savunur.

Muazzez İlmiye Çığ, Sümer metinlerini inceleyerek bu konuya dair farklı bir bakış açısı getirmiştir. Çığ’a göre, Sümer toplumunda “kutsal fahişelik” olarak adlandırılan ritüeller, kadınların tapınaklardaki statüsüne dair modern bir yanlış anlamadır. Kadınlar gerçekten de tapınaklarda görev almış, ancak bunlar genellikle rahibelik ya da dini hizmetlerle sınırlı olmuştur. Çığ, “tapınak fahişeliği” teriminin Batı merkezli bir oryantalist bakış açısının ürünü olduğunu iddia eder.

Kadının Örtünmesi ve Statü Sembolü

Antik Mezopotamya yasaları, kadınların örtünmesine ilişkin net kurallar koymuştur. Örneğin, Hammurabi Kanunları’nda, evli kadınların ve bakirelerin başörtüsü takmaları zorunlu kılınmıştır. Öte yandan, köleler ve tapınak hizmetçileri gibi alt sınıf kadınların örtünmesi yasaklanmıştır. Bu ayrım, örtünmenin dini bir zorunluluk olmaktan ziyade sosyal bir hiyerarşi aracı olduğunu gösterir.

Örtünme, kadının kamusal alandaki görünürlüğünü sınırlarken, aynı zamanda onun “namusunu” ve toplumsal statüsünü vurgulayan bir araç olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda, örtünme uygulamaları Antik Yunan ve Roma toplumlarında da görülmüştür. Örneğin, Antik Yunan’da kadınlar, evin dışında genellikle peplos adı verilen uzun giysiler ve başörtüsüyle dolaşırdı. Bu, hem ahlaki bir norm hem de kadının kamusal alanla ilişkisinin bir düzenlemesi olarak görülürdü.

Muazzez İlmiye Çığ’ın Katkıları

Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümer kültürüne dair çalışmaları, kadının tarihsel temsilini eleştirel bir şekilde incelemeye davet eder. Çığ, Sümer toplumunda kadının ekonomik, hukuki ve dini alandaki yerini anlamak için çivi yazılı tabletlerin önemli bir kaynak olduğunu savunur. Özellikle, kadınların dini ritüellerdeki rollerinin yanlış yorumlandığını ve bu yanlış anlamaların modern toplumdaki önyargılara hizmet ettiğini ileri sürer.

Sonuç

Antik dönemde kadının örtünmesi, dini bir zorunluluk olmaktan çok toplumsal hiyerarşi ve statüye dayalı bir uygulamaydı. Tapınak fahişeliği gibi tartışmalı kavramlar, tarihsel gerçeklikten ziyade dönemin yanlış anlamalarından ve modern yorumlardan beslenmiştir. Muazzez İlmiye Çığ’ın çalışmaları, bu alandaki önyargıları sorgulamamıza ve antik toplumların kadın temsiline daha geniş bir perspektiften bakmamıza olanak tanır.

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir